Vay arkadaş!
Bu hallere düşecek adam mıydık? Birkaç fotoğraf çekelim günceye koyalım dedik dünkü tefrikadan sonra, sabah bir baktım yukarı taşıyacağım yüke. Ya bırak dedim ne fotoğrafı? "Sen hele bi işini bitirive gaari, sooona çekiveren foturafı." Aynen de böyle didim. "Cep tilifonunan çekive gaari" didim.
Ama içim gidiyor ormanın içinde ters ışıktaki görüntülere... Ah bir de karşı yamaçtan 815 sularında vurmaya başlayan sabah ışığı yok mu? Yelkovan gibi bizim yakayı tararken de bir timelapse çıkarıversem. Ama işte: "Hele bi işlerini bitirive gaari!" dimezler mi adama... Yok demezler çünkü burda kimsecikler yok işte. Ben kendi kendime diyorum.
Kimsecikler yok dedik ama gelenimiz gidenimiz de yok değil. Hâlâ zeytini kalan birkaç aile gelip geçiyor sabahları. Her biri de önümde durup bir "Hayırdır?" çekti istisnasız. Eh on yıldır kimsenin uğramadığı arazide birden bire adamın biri, "sanki babasının malıymış gibi" davranırsa ifadesini alırlar köylük yerde. "Kimdir? Necidir? Kimlerdendir? Hazineci midir? Anarşist midir? Tapuyu mu almış? Yarıcı mıymış?" Yavaştan tanışıyoruz ahaliyle.
Sabahki olayı anlatıverem de bugünkü sahifeyi kapatıverem. Güneşle beraber ayaklanıyorum ki bu 700 dolayları. Ispanaklarımın saplarını kesmiştim ve buz gibi suda kumlarını yıkamak için cesaretimi topluyordum ki arkamdaki camdan bakan bir çift göz fark ettim!
"Yuh Allah müstehakını versin be birader!" öyle de gelinir mi sessiz sessiz. Meğer adam zaten avcıymış. İşi bu sessiz sessiz yaklaşıyor. Ödüm patladı. Ihlamurum da ocakta hemen buyur ettik tanıştık. Kendisi Mustafalardan bir Mustafa, tavşana gidiyorlarmış, aslında köyün gahvecisiymiş. Harika! kilit adamlardan biriyle daha tanış olduk yani... Onlar çok durmadı, zaten benim de halim ortada, her geçen "tek başına bitmez o iş be avladım!" diyerek moral veriyor sağolsunlar kaç gündür. Allahtan öğleden sonra kardeşceezim ilen babamgil geliyor da işin ucundan tutuyorlar. Kalın diyorum kalmıyorlar karavanda. Evcil bunlar, her gün 55 km yol...
İş dediğim şey ise on yıldır her yeri kaplamış "zeytin ağacı olmayan her şeyi" kesmek ya da seyreltmek. Bu her şeyin içinde meşe, sandal, defne, sarmaşık, pamukçuk, kızıl çam, ahlat, dağ çileği ve böğürtlen gibi güzellikler de olduğundan hassas davranıyorum. Dımdızlak bir zeytinlikten ziyade, "orman ve zeytinlik" iddiasındayım bakalım ne olacak?
Aslında zeytin kendinden başkasını sevmez derler. Yani komşuların arazilerine baktığınızda sadece zeytin ağaçlarını görüyorsunuz. Bizim ordaysa bir çapulculuk, hırpanilik, vahşilik. İşte o nedenle bütün kuşlar, arılar ve sair mahlukat da bizim orda. E hoş değil mi? Hâl böyle olunca 3 dal varsa ikisini yabana bırakıp geçiyorum ki buna rağmen bir kamyon ağaç, çalı-çırpı yerde yatıyor. Komşum Dündar Amca kızıyor bana: "Ekmek yimiicen mi sen burdan, aç şu zeytinleri." diyip duruyor. Bulucaz bir orta yolunu artık.
Hadi neyse her bir şeyi yazarım zamanla, herkesi de tanıştırırım size. Bilin ki kesmek iş değil. Çok kolay hele motur varsa (bundan böyle "motur" didim mi motorlu testere anlaşıla.) ama kestiğim en genç şey on-onbeş yaşında. Bir ürperiyor insan bunu düşününce.
Eğer biri "Zor iş nedir?" derse, kestiğini ormandan çıkarıp açığa sürüklemek derim. Bu da böyle biline...
NOT: Alışmadık popoda don durmazmış. Fotoğrafların ortasındaki netsiz alan #instagram filtresi değil, cepteki çakı telefonla yanyana gelince, lense sürtmüş. Kırk yılda bir işe yarayacak telefonun kamerası, onda da bu oldu işte. Telefonla fotoğraf mı çekilir yahu?