5 Temmuz 2008 Cumartesi

Anadolu'yu sürmek

Bedeni gezdiren, ruhu sakinleştiren bir yolculuğa çıkıyoruz. Trene ve motosiklete biniyor, Antep'i Kars'a bağlayana dek dağ yollarından tüm Doğu Anadolu'yu geçiyoruz.
Niğde civarlarındaymışız. Gecenin karanlığında nerede olduğumuzu anlayabilmek için GPS'imi açınca anlıyorum. Kompartımanın loş ışığında saatlerdir tıkır tıkır devam eden tren sesinden başka bir gerçeklik hissi yok. Sabah, Toroslar'ın eteklerindeyken uyanıyorum. Hemen ardından Adana'nın buğday tarlaları başlıyor. Hava birdenbire ısınıyor, bambaşka bir coğrafya kendini gösteriyor artık.

TREN VE MOTOSİKLET ROTALARI
Bir ülkeyi anlamanın, mevsimleri hissetmenin, mesafe kat ederek insanlarla tanışmanın en iyi yöntemi yürümektir elbette. Diğerleriyse, tren ve motosiklet olmalı. Genelde ihmal edilen, ancak tutkulu âşıklarının olduğu bu iki araç, sakin ile aceleciyi, turist ile seyyahı birbirinden ayırır. Bizi dört tekerlilerin asla gidemeyeceği yerlerden geçirecek iki aracı aynı seyahatte birleştirme planımızı yapıp Anadolu'yu sürmek üzere yola çıkıyoruz.Toros ve Doğu ekspreslerinin tüm ülkeyi boydan boya geçip sadece trenle geçilebilen bazı dağlar ve vadilerden ilerlediğini çok duymuştuk. Bu bizim için, başka türlü göremeyeceğimiz Anadolu manzaralarına şahitlik etmek demekti. Motosikletlerimizle asfalttan mümkün olduğunca uzaklaşıp etrafımızdaki her şeyi hissedeceğimiz boyutlara çıkmanın ne demek olduğunu düşündükçe de heyecanımız katlanıyordu. Şimdi bir de treni ekliyorduk bu heyecana.

UZUN BİR MALZEME LİSTESİ
Haritalar, rota çizimleri, yerel bağlantıların telefon numaraları ve kamp malzemeleri… Fotoğraf makinelerimiz, kameramız, telefonlarımız ve belki de hepsinden önemlisi GPS cihazlarımızın çalışması için ve uzun süre şehre inmeden seyahat etmemizi sağlayacak elektrik düzenekleri için de ayrıca mesai harcıyoruz. Yanımıza kışlık kıyafetlerimiz, her koşulda kamp yapmamızı sağlayacak ocak setimiz, uyku tulumları ve çadırımızı da alıyoruz. Özellikle eldivenleri ve boyun bölgemizi koruyacak kıyafetleri dikkatlice seçiyoruz. Iğdır ve Kars arasında kuvvetli rüzgâr bekliyoruz. Neredeyse tüm Anadolu'ya bahar gelmiş durumda ancak meteoroloji istatistikleri gösteriyor ki, Mayıs ortalarına kadar Doğu Anadolu'da yer yer kar yağışı görülebilir. Özellikle Güneydoğu'dan Doğu Anadolu'ya doğru yükselmeye başlayacağımız geçitlerde, mevsim geçişinin soğuk etkisini hissedeceğimizi düşünüyoruz.

MUHABBET TRENİ
Kütahyalı bir dede ile yolculuğa başlıyoruz, börek ikramımızla muhabbetin ilk kıvılcımı da ateşleniyor. Dede anlatıyor ben yazıyorum, benim yazdığımı gördükçe o anlatıyor. Soba falan bilmezlermiş. Bir gün “evin ortasında ateş yanacakmış” demişler… Deli demişler bunu diyenlere ve sonra sobalar gelmiş. 36 saatlik yolun nerdeyse üçte birini dedeyle bitiriyoruz, anlıyorum ki bu tren yolculuğu muhabbetsiz bitmiyor. Az yol değil…

ANTEP'DEN KARS'A
Yaklaşık bir buçuk gün süren bir yolculukla bizi bin kilometreden daha uzak bir noktaya götüren Toros Ekspresi, sonraki günler için enerjimizi koruduğumuz bir dinlence yolculuğu oluyor. Hiç motosiklet sürmeden 1200 kilometre uzağa gelmiş olmak da bizi gülümsetiyor. Planımız, Antep'de trenden inip Adıyaman-Kâhta, Elazığ, Harput, Diyarbakır ve Batman üzerinden Bitlis, Van, Doğubeyazıt, Iğdır ve Kars'da seyahatimizi noktalamak.

HİMALAYALAR'I KISKANDIRIR
Nemrut Dağı Milli Parkı'na giriş yaptığımız noktada rüzgâr artık motosikletleri dik sürmeyi imkânsızlaştıracak kadar sert esmeye başlıyor. Bu civarlarda rüzgârdan korunaklı bir kamp sonrasında dağ yollarından Arsemia'ya, oradan Eski Kâhta'yı aşıp Malatya Köyleri'ne ve bir sonraki durağımız olan Harput'a ulaşmaya çalışacağız.Buralara kadar gelip de vadilerin kıyısından bile geçmeyen binlerce turistten biri olmadığımız için çok şanslı hissediyoruz. Yalnızca Himalaya köyleri ya da Moğolistan steplerinde görülebilecek bu manzaraya ulaşmak için aslında tek yapılması gereken şey, çantanıza biraz merak doldurup yola çıkıvermek. Arsemia, Karakuş Tümülüsü ve Cendere Köprüsü birbirine çok yakın noktalarda bulunuyor.

HARPUT'DAN GEVAŞ'A
Sadece kuzeye gitmeye dikkat ediyor, kafa karıştırıcı bir dönemece gelmedikçe durup rotayı kontrol etmiyoruz. Doğuda illeri birbirine bağlayan asfalt yollar o kadar iyi ki, sert dönemeçli yollarda lunaparktaki çocuklar gibi eğleniyoruz.Keban Barajı üzerinden Tunceli dağlarını gören Buzluk Mevkii civarında kamp yapıyoruz. Harput, onlarca türbesi, eski taş evleri, Süryani Kilisesi, Keban Barajı ve Elazığ'a hakim yüksek panoramik konumuyla istisnai bir yer. Buradan ne yazık ki erken ayrılacağız çünkü, turun en uzun kısmı olan Diyarbakır üzerinden Gevaş rotası için büyük gün yarın! Aradaki Batman, Siirt, Bitlis rotası o kadar güzel ki, planınızı değiştirip sadece buradan sürmüş olmak için bile tercih edilebilir. Özellikle Beşiri üzerinden görünen Beyçayırı manzarası için mola vermek zorunda kalacağınızdan eminim. 2234 metredeki Kuskunkıran'a ulaştığımızda, kalın eldivenlerim ve elektrikli elcik ısıtmalarıyla ancak gidonu tutabilir durumdayım. Gevaş'a doğru alçaldığımızda bir güney kasabasına, Akdeniz Kıyısı'na iniyormuşçasına yumuşuyor hava.

DÜNYANIN EN İYİ KAHVALTISI!
Gevaş, Akdamar Adası'na geçmek için ziyaret etmeniz gereken, göl kıyısı boyunca kamp yapabileceğiniz alanlar ve kampinglerin olduğu büyük bir ilçe. Artos Dağı'nın eteklerinde, Akdamar Adası'nın tam karşısında seyri zevkli bir Van Gölü manzarasına sahip sakin bir nokta. Dünyanın en iyi manzaralarından birinin ardından, dünyanın en iyi kahvaltılarından biri için Van'ın meşhur kahvaltı sokağını ziyaret edeceğiz. Kavut, murtuğa, süt yüzü kaymağı, bal, otlu peynir, cacık, yufka, yumurta, ceviz vesaire vesaire… Masanızı onlarca farklı seçenekle donatabileceğiz bu sokak, yerel lezzetlerin sonsuzluğuna uzanan bambaşka bir yolculuk.

DOĞUBEYAZIT'DAN KARS'A
Kars yolunda karşılaşmaya hazırlandığımız şiddetli rüzgâra, Muradiye Şelalesi'ne gelmeden Şeytan Köprüsü yakınlarında yakalanıyoruz. Doğubeyazıt'a ulaşmak için geçmemiz gereken en yüksek nokta olan 2644 metrelik Tendürek Geçidi bize kışlıkları tekrar giydiriyor.Mevsimlerdeki değişiklik o kadar belirgin hale gelmiş durumda ki, artık herhangi bir günlük konuşmada sıklıkla 'küresel ısınma' lafını duyabiliyoruz. Doğubeyazıt'da bir çayhanedeyiz, dün akşam rüzgâr yüzünden dik bir şekilde motor sürmek zorunda kalmış olmamıza hayıflanırken, şimdi Ağrı Dağı'nın eteğine kurulu bu yüksek ilçede, gömleklerle dolaşıp terliyoruz. Yani sıcak bir Doğubeyazıt gününe, meteor çukuru ve Nuh'un Gemisi'ni sığdıracağız. Akşam kızıllığındaysa İshak Paşa Sarayı manzaralı kampımızı kurmuş olacağız.Bir gün sonra, doğumuzda heybetli Ağrı'yı görerek uzun uzun motor sürüyor olacağız. Son uzun parkurumuza doğru marşa basacağız: İleride uçsuz bucaksız çayırlar, Ardahan, Aktaş ve Çıldır gölleri bizi bekliyor olacak…Gerçekten her şey yazmıyor kitaplarda. Mesele çok yere gitmek mi? Çok kere gitmek mi? Bilmem ki fark var mı? Biz kitaplarda yazmayanların peşindeydik. Anadolu boyunca hep çok yavaş sürdük. Daha fazla kalmak, daha fazla yaşamak için Anadolu'yu sürdük.


Katkılarından dolayı rideanatolia.com'a teşekkür ederiz.
Bu gezi yazısı, THY'nin Skylife dergisi Temmuz 2008 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder