23 Kasım 2015 Pazartesi

Ney ney? Kuru kompost tuvalet mi?


Biricik karavanıma, daha doğrusu Cografikavan'ıma (O da ne?) taşınalı yaklaşık 1.5 yıl oldu. İlk günden beri kuru kompost tuvalet kullanıyorum ve de ilk günden beri böyle bir şeyden daha önce haberdar olmadığıma yanar haldeyim. Günlük hayatta ne kadar kullanılabilir bir ürün olduğunu saygıdeğer okuyucumun gözüne biraz daha sokmak maksadıyla diyebilirim ki, eğer bu tuvaletten daha önceden haberdar olmuş olsaydım, geçenlerde tamamlamış olduğumuz ev tadilatında kesinlikle kanalizasyonu iptal ettirip bunu kullanırdım!

"Peki ne oluyor yani kuru kompost tuvalet kullanıyorsun da?" diyenlere sadece bir cümle yazmanın yeterli olacağını düşünüyorum. Aslında bu cümleden sonra gelen satırları okumasanız da olur. Ama sizden ricam, her okuyan gidip bir kişiye sadece bu cümlede yazdıklarımı anlatsın. Cümlenizse şu: Kompost tuvaletim sayesinde, tuvalet için 1.5 yıldır hiç su harcamadım, hiç kimyasal almadım, hiçbir endüstriyel temizlik maddesi kullanmadım ve tuvalet sisteminden dışarı hiç katı atık çıkarmadım.

Neyyyy? Nassıllll? Evet canım aynen öyle. Bak bir daha yazayım: "Kompost tuvaletim sayesinde, tuvalet için 1.5 yıldır hiç su harcamadım, hiç kimyasal almadım, hiçbir endüstriyel temizlik maddesi kullanmadım ve tuvalet sisteminden dışarı hiç katı atık çıkarmadım." 

Yani kaba bir hesapla, 5 yaşımdan beri desem... 32 yıldır günde en az bir defa hunharca sifon çekip ortalama 15 litreden 175.200 litre suyu b.k.mla beraber sizinkilerin yanına yollamışım. Siz bu hakkı kendinizde görüyor ve beni anormal olarak niteliyor olabilirsiniz ama benim anormal olarak nitelediğim şeyse hiç harcanmamış olabilecek bu suyu harcamış olmak!


Ahoy Sally Fleming!

Kaç yıl oldu saymadım, mevsimler geldi geçti... Biz gene Fırtına Vadisi'nde çekimdeyken, Sally Fleming adında gezegensever, hayırlı bir insan ile tanışmış idik. Sally Hanım, Jimi Hendrix'in sahnelerde gitarını cayır cayır cayırdattığı dönemleri bizzat yaşamış ve hatta zat-ı muhteremi de canlı dinlemiş bir çiçek kız. Boston civarlarındaki bir göl kenarında kendi inşa ettiği ahşap kulübesinde dünyayla dost bir yaşam sürüyor. Cennet gibi doğanın içinde sürdüğü yaşamını anlatırken, kuru kompost (dry composting) tuvaletin nimetlerinden bahsetmiş, ben de her şehirli cahil gibi "Yok yahu olmaz öyle şey!" demiş idim...   Bugün "Allah senden razı olsun Sally Fleming" diyorum!


İhtiyaçlar Gerçekten İhtiyacımız mı?
Aynı bildiğiniz klozet gibi valla bir farkı yok!

Doğadan o kadar uzaklaşmışız ki aklımız almıyor, beynimiz yetmiyor, kafamız basmıyor... Anlayamıyoruz. Birisi bize kimyasal bir madde satmazsa kendi b.k.muzdan bile kurtulamayacağımıza can-ı gönülden inanmışız.

Bu aslında bir mucize ya da müthiş bir icat değil, sadece doğa. Ne saçma di mi? Doğa yahu... Bildiniz mi? Doğal yani. Hani o bahsinden bile korktuğumuz, tertemiz suları foşşş diye üzerine döküp kurtulduğumuzu sandığımız b.k.muz kadar doğal. En az b.k.muz kadar bedava!

Aslında her şey benim kendi kendine yetecek bir karavan tasarlamaya başlamamla ortaya çıktı. Öncelikle kendimi düşünüyordum, başka derdim yoktu. Daha az enerji ihtiyacı, daha az para, daha az tesisat, daha az ağırlık, daha çok hacim demekti...

İhtiyaç dediğimiz şeyler üzerine düşünmeye başladım. Zaten artık herkesin yaptığı bir şey olan elektrik ihtiyacını azaltacak led ampüller takıldı, aküleri bulutlu havada bile hızla dolduracak büyük güneş panelleri geldi, uzun ömürlü kuru aküler de geldi ve şebeke elektriği ihtiyacı ortadan kalktı. Peki su ihtiyacı? Karavancılarla konuştuğumda 300 küsür litrelik su depolarından bahsediliyordu.

Sorun B.k Değil Biziz!
Sadece teknelerde ya da karavanlarda değil, bugünkü modern şehirlerde kullandığımız kanalizasyon sisteminin tamamı önce sorun üretmek ve sonra sorunu çözmek için milyonlarca dolar ve daha da kötüsü gezegen kaynağı harcamak üzerine kurulu. Sifon çekip mevzuyu çözdüğümüzü sanıyoruz, oysa ki sorunu başlatmaktan başka bir şey değil bu yaptığımız.


Türkiye'de konuştuğum karavan üreticilerinin hiçbiri bu sistemden haberdar değil. Bir tanesiyle vuku bulan sohbetengiz konuşmayı hâlâ hatırlarım. "Marslılar da bizim balkona geldi." falan demişim gibi bana bakıp öyle bir şeyin mümkün olmadığını, olsa onun haberi olacağını söyledi. Ulan bu ne kendine güven? Sanki adam karavan tanrısı... Sen b.k tanrısı bile olmazsın çünkü olsan, kompost tuvaleti bilirdin!

Şöyle bir araştırdım. Adventure Riders Forum gibi saygı duyulan, dünyaca ünlü sanal mekanlarda gezindim. Bizim "Hayırlı olsun abi" aşağı, "Geçmiş olsun kanka" yukarı forumlar gibi değil ortamlar. Adamlar boş konuşmuyor, yol yapıyor. Gördüm ki Moğolistan, Pakistan, Çin, Kuzey Afrika falan gibi terelelli diyarlara giden ne kadar karavancı varsa zaten bu tuvaleti kullanır imiş... Cahilliğim bir tokat gibi suratımda şakladı!


Nasıl Çalışır?

Kuru kompost tuvaletler Kuzey Avrupa'da, ABD'de kanalizasyon sistemi kurulmayan ya da kurulamayan bölgelerdeki konutlarda, tüm dünyadaki ekolojik çiftliklerde zaten kullanılan şeyler. Önce katı atık sıvı atıktan ayrı yerde toplanıyor, hazneleri birbirlerinden tamamen ayrı. Azot döngüsü (meraklılar burdan buyurun) yaratılan kapalı bir ortam oluşturuluyor, katı atık zaman geçtikçe dehidre oluyor (kabaca kuruyor) ve gittikçe hacmini kaybediyor, toprağa dönüşüyor. İlk kullanım öncesi tamamen katkısız torfun, katı atık haznesinin zeminine yayılması öneriliyor. Öyle bir kimyasal hayranı olmuşuz ki aslında çiçek severlerin kullandığı bir toprak katkısı olan torfun katkısızını bulana kadar dolaşmadığım yer kalmadı. Tahminim, katkılı torf içine dikilen çiçeklerin daha çabuk açmasını sağladığı için çok talep görüyor ve o nedenle her yerde bulunabiliyor. Belki şaşıracaksınız, ben katkısız torfu Bauhaus'un bahçe reyonunda buldum, son iki paket kalmıştı onları aldım. O kadar zaman geçti, daha ilk pakedin yarısını kullandım. Bulamadığım dönemdeyse Fenerbahçe Dalyan'daki ağaçların dökülüp kurumuş yapraklarını zemine doldurdum, sanatsal performans çalışmalarımı gerçekleştirdim...
Cografikavan'ın banyosunun pek çok karavanınkinden
büyük olduğunu söyleyebiliriz.

Nasıl Temizlik Yapılıyor?

Kesinlikle klozetlerinizi temizlerken kullanmaya alıştığınız endüstriyel temizlik malzemelerini kullanmak yok! Bunlar öncelikle kompost tuvaletin yüzeyindeki pürüssüzlük sağlayan yüzeylerin aşınmasına sebep olabiliyor daha da kötüsü, azot döngüsü çabasındaki faideli organizmaların ölmelerine ve nahoş kokular oluşmasına sebep oluyorlar. Klozetin yüzey temizliğinde 1:1 oranında su ile karıştırılmış elma sirkesi kullanıyorum. Sonuç fevkaladenin fevkinde!

"Taharet musluğu var mı? Kendi yüzeylerimizi nasıl temizliyoruz?" diyenler mutlaka olacaktır. Onlara "N'aparsanız yapın ben sizin anneniz miyim?" diyerek diğer başlığa geçiyorum zira biraz daha açık seçik ve açık saçık şeyler yazarsam RTÜK'ün blogu kapatacağından endişe ediyorum. Şu ana kadar kaç defa da b.k yazdım zaten.

Koku Var mı?


Hayır yok. Düzgün kullanırsan yok. Asla ve asla katı atık sıvı atıkla karışmayacak. Herkes işini oturarak yapacak. Bu kuralı beğenmeyen kendine başka tuvalet arayacak. İllâ da "Ne kokuyor?" dersen, kendini çok zorlarsan toprak kokusu alabilirsin derim.

Kendiniz üretemez misiniz?

Kesinlikle yapabilirsiniz. Hazır bir ürün almadan, kendi tasarladığınız bir tuvalet üretebilirsiniz. Özellikle bağ evi, yayla evi gibi tasarlanan ürünün son halinin estetik olarak çok da göze batmayacağı yerlerde, bir plastik kap, bazı metal parçalar ve tahtalar ile çözüm üretilebilir. Blogumuzun en meşhur cümlesini buraya da yapıştırmanın yeridir diye düşünüyorum: "Bu bir başka yazının konusudur!" Ben Cografikavan'ın banyosu ve tuvaleti şık görünsün diye hazır ve performansı kanıtlamış bir ürün almayı tercih ettim. Şimdi bunun misafiri var, eşi dostu akrabası var, konu komşu gelecek... Zaten yadırgıyor vatandaş olayı bir de tasarımı beceremeyip rezil olmayalım dedim. Ama gördüm ki emek ve beceriyle, yapılır...

Nasıl satın alınır?

ABD satışı 950 dolar civarlarında, ben Ebay'de 10 kaplan gücünde olduğum için bir şekilde getirdim. Arayan bulur, getirir. Avrupa'da üretilen tipleri de var, özellikle evlerde kullanılmak üzere tasarlanmış bu modeller çok daha büyük ve pahalı. Elektrikle çalışıyorlar ve gerçekten çok pahalılar. Türkiye'ye geliş fiyatını hayal bile edemiyorum. Şunlara göz atmak isteyebilirsiniz: Air Head ve Nature's Head

Denizdeki Uygulamalar

Gene ABD'de yer kısıtı çeken 25 ft'e kadar olan teknelerde kullanıldığını okudum, daha büyük teknelerde okyanus geçerken pis su tankı yerine mazot tankı koymak isteyenler oluyormuş.  Denizci arkadaşlar "Deniz suyu nasılsa bol" diye düşünebilirler ama öncelikle kompost sistem tüm pis su tesisatını atıp kayığınızdaki en pis dertlerden birinden kurtulmanızı sağlayacak ve yer açacak. Kaldı ki size faydasının yanında kuru kompost sistemin özü, çevresel sorun yaratmama anlayışına dayanıyor. Deniz suyu bol ama biz arıtılması gereken pis bir atık oluşturduktan sonra, su bol olsa ne yazar?

Göcek/Sıralıbük Koyu - Marin Tuvaletin Güzellikleri (!)
Buyrun yan tarafa bakın, geçen sene Alman bayraklı komşularımızın "bol bol deniz suyuyla" ünlü Göcek/Sıralıbük'te bize bıraktıkları kahvaltı manzarası. Deniz suyu bol ama insanlık yok... Bu durumun müsebbibi kayık, olayı fark ettiğimizde çoktan demir almış ve fıymıştı...


Karavanda Marin Tuvalet

Karavanda marin tuvalet kullanımının sadece çevre ve sizin sağlığınız açısından zararlı olmasından değil, karavancılık mantığı açısından da uygunsuz bir davranış olduğunu düşünüyorum. Daha çok değerli tatlı su kaybı, bir de pis su tankı taşıma işi, onu bertaraf etme derdi... Hadi kompost tuvaleti beğenmediniz, kasetli tuvaletler ya da portapottiler varken, uğraşılacak dert mi karavanda marin tuvalet?  Üstelik Avrupa Birliği'ne de o karavanla seyahat edemeyeceğinizi hatırlatırım.


Eee Yani?

"Gezegen benden değerli mi kardeşim?" diyor olabilirsin saygıdeğer okuyucu. Olabilir... Her ruh kendi zamanında olgunlaşır. Ümit ediyorum ki senin çocuğun ya da çocuğunun çocuğu böyle demiyecek. Çünkü ben inanıyorum ki evrim Allah'ın (CC) emri! Ve daha iyiye evrileceğiz inşallah...

Lâkin şu da biline ki, her kim karavanına kuru kompost tuvalet koyar, su ihtiyacı yarı yarıya düşer, ağırlığı hafifler, bagaj yeri çoğalır, koku derdinden kurtulur, kimyasal satın almayı bırakır, boşaltacak yer aramayı bırakır. Böyle biline vesselam!

6 Eylül 2015 Pazar

Büyükler


@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()

"Bu gezegenle ilgili bütün ayrıntıları size anlatıyorsam, üstelik numarasını da veriyorsam, bunun nedeni yine büyükler. Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. "Kaç yaşında?" derler, "Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?" Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.

Deseniz ki, 'Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.' Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, 'Yüz bin liralık bir ev gördüm," deyin, bakın nasıl 'Aman ne güzel ev!' diye haykıracaklardır."
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry, çev. Cemal Süreya, Tomris Uyar, Can Yayınları 5. Basım, 2015, s.22

20 Mart 2015 Cuma

SELÂMET ve FELÂKET

@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()

"...Zaten, ufak bir yelkenli tekne ile yapılan dünya seyahati, bütün tedbir ve bilgiye rağmen, bir kader, kısmet işidir... Öyle tehlikeli yerlerden geçiliyor ki, daima terazinin iki kefesinde, "Selâmet" ve "Felâket" aynı ağırlıktadır. Allah'ın koruyucu ellerinin gölgesi bir an "Selâmet" kefesi üzerinden çekilse, bu tatlı hayat da o anda son bulur..."
Pupa Yelken - Kısmet'in Dünya Seyahati, Sadun Boro, Sahife 275, Denizler Kitabevi, Altıncı Basım, Şubat 2013, İstanbul

14 Mart 2015 Cumartesi

KÖSEMEN


@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()


"Koyun sürüsünün başında giden, kösemen diye anılan bir koç vardır. O ne yaparsa, ardından gelen koyunlar da onun aynısını yaparlar. Çoban, elindeki değneği kösemenin önüne eğer. Kösemen değneğin --yani engelin-- üzerinden hoplar. Çoban değneği kaldırır. Binlerce de olsa sürünün her koyunu, kösemenin hopladığı yere gelince, gereksiz yere havaya hoplar. Bizim denizcilerde olsun, çiftçilerde olsun bu alışkanlık vardır. Babaları, ataları öyle davrandı diye , onlar da --mantıklı bir neden olmadığı halde-- tamamıyla öyle davranırlar..."
Mavi Sürgün, Halikarnas Balıkçısı, Sahife 226, Bilgi Yayınevi, Sekizinci Basım, Ağustos 1993

9 Şubat 2015 Pazartesi

LAND ROVER DEFENDER 110 AMBULANS GÜNCESİ - SAHİFE 2 - GURBETTE DEFENDER ALMAK

@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()


Belki de güncenin ilk sahifesinde cevaplamış olmam gereken soruyla başladık ikinci sahifeye... Kime güvenip de başka bir şehirden Defender alınacak? Bu araçların kendilerine özel bir dolu teknik sorunlarına ek olarak; hor kullanılmışlıktan ve eskilikten kaynaklanan yorgunlukları, satış amaçlı yalandan toplanmış olmaları gibi pek çok sorunla da başbaşa kalıveriyorsunuz pazara çıktığınızda. Niyetimi kesinleştirip makul bir miktar parayı da cebe koyduktan sonra, pek çok ilanda gördüğüm "sorunsuz", "her parçası değişmiş", "muayyer" tabirlerine hiç kulak asmadan 
Sahibinden.com'un satılık Defender sayfasında  araçlara daha dikkatli bir şekilde bakmaya başladım. Zaten "hobi" olarak yılardır favorilerime eklediğim araçlar sayesinde, aşağı yukarı kaç liraya ne durumda bir şeyler bulunabileceğiyle ilgili fikrim oluşmuştu.  Bu arada tabi karar sizin, gene "bence" diyerek başlayacağım bu cümleye, 4 çelik jant ve dişli lastik takılarak fiyatı üçle çarpılmış, "arazi conevarı", "arazinin kralı" başlıklı ilanları ben tıklamadım bile. 


  "SORUNSUZ" DEFENDER

Bir kamu kurumuna yıllarca hizmet verdikten sonra satılığa çıkmış bu araçların aynı zamanda hem "sorunsuz" ve "masrafsız" hem de ucuz olma ihtimali olmayacağını düşünmek için herhalde bir Defender uzmanı olmaya gerek yok, sadece saf olmak yeterli. Amacım, döşemesinden, jantına, ön konsolundan direksiyonuna kadar orijinal ve çok dayak yememiş bir araç bulmaktı. Ha bir de güllü çiçekli koltuk kumaşlarıyla kaplanmamış olsun, çakma sedef kaplama direksiyonu olmasın, içinde MDF raflar olmasın, kaportası baştan yaratılmak zorunda olmasın, bir de içinde motoru olsun! Çok mu zor? Valla zor... Aslında tek istediğim orası burası saçma sapan parçalarla değiştirilmemiş, yürüme ihtimali yüksek olan bir araç bulmak... Zaten ambulans aradığım için de aslında kaportası nispeten düzgün, yürürü ve motoru az üzgün seçeneklerle karşılaşacağımı ümit ediyorum. Bu böyle mi oldu güncenin bir sonraki sahifesinde yazacağım, şimdi şu gurbette ne yaptık da satın aldık ona devam etmeye çalışayım. 
Kaynağa pek yakın bir noktadan satın almadığımı bildiğim için karşılaştığım fiyatların en insaflısının, ihaleye ödenmiş bedellerin 2 katı olmasına da şaşırmıyorum. Allah bilir kaçıncı sahipleri satışa çıkmış mal zaten kaça satılacak?

Hakkını vererek toplanmış olanlar da hak ettikleri paraları istiyorlar, o kadar emeğin o kadar harcamanın karşılığı tabi... Yani şunu unutmayın "sorunsuz" Defender bulamayacaksınız, eğer sorunsuzunu bulursanız, sorunu fiyatı olacak. Belki de sizin için hiç anlamı olmayan bazı kozmetik müdaheleler ve parça değişimleri yüzünden daha fazla para ödemek sorunda kalacaksınız. İşte ben en sade haliyle bir Defender bulma fikrine bunları düşünerek kapıldım.


DEFENDER USTASI MESELESİ

Bursa, Ankara, İzmir, İstanbul, Trabzon ve yakın çevresindeki seçeneklere yoğunlaştım. Tek başıma çıkmışım piyasaya, Otokar yetkili servisinin ya da bilinen bir Land Rover ustasının bulunduğu bir yerden bulayım aracı da başıma daha az bela alayım derdindeyim. Otomobil gazeteciliği yaptığım yıllardan birkaç bağlantı dışında pek tanıdığım da yok. Bir taraftan tanıdıklara haber saldım, bir taraftan da keçiboynuzu misali bilgi bulabildiğim forumlara dadandım.

Yukarıda sıraladığım illerin hepsinde ya yetkili servis var ya da biraz araştırma yaparsanız başka kullanıcıların referanslarıyla isimleri bilinen ustalar var.

Aracı Ankara'da bulup, sahibiyle konuşup ek fotoğraflar ve ek bilgiler aldıktan sonra şehirlerarası yolculuk yapmaya değer bir araçla karşı karşıya olduğuma karar verdim.

Ankara'da araç bakmaya gidecekler için, kendi tanıştığım servisleri, tamircileri ve tedarikçileri sıralıyorum. (
Gitmeden mutlaka randevulaşmanızı öneririm.)

SERVİSLER

Çağdaş Oto - Naci Urgancı (Otokar Yetkili Servisi)
Alınteri Bulvarı 29. Sk. N:70 OSTİM
T: 0 312 354 09 34 - 0 312 385 41 41 - 0 532 614 42 66

Urgancı Oto - Engin Urgancı www.landroverservisiankara.com
Oto Sanayi Sitesi, 1. Cadde, 2539. Sokak, N33, Şaşmaz
T: 0 312 278 07 08

ÇEŞİTLİ HİZMETLER

Elektrik ve Kalorifer Bakımı
Can Oto - Rıfat Olga1. Cad. 2525. Sk. N:12 Şaşmaz0 312 278 01 84 - 0 533 765 56 94

LPG Servisi

Kayra Otogaz Sistemleri - Tufan Ay www.kayraotogaz.com
Uzayçağı Caddesi, 1155. (215.) Sk. N:20 OSTİM
T: 0 312 386 00 00 - 0 537 283 55 55 - 0 552 283 55 55

Land Rover Yedek Parça Satış
Öz Oto - Tümay Üçöz www.landroveryedekparcalari.com
Adres Urgancı Oto ile yanyanadır.
T: 0 212 278 07 08

Lastik
Öztaşdüzer Jant ve Lastik - Turgut Taşdüzer (Askeriyeden çıkma ikinci el lastik de bulabileceğiniz bir adrestir.)
İvedik OSB http://oztasduzer.sahibinden.com/
T: 0 312 395 37 58

NOT:
Türkiye genelindeki Land Rover/Otokar servisleri için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Land Rover Defender ve diğer modellerinin parçalarını tedarik edebileceğiniz bir diğer adres de www.kayalaroto.com.tr'dir. Yerleri İstanbul Yedpa ve Maslak, Ankara Şaşmaz Oto Sanayi.

GELECEK TEFRİKA

Ankara'dan yola çıkıyoruz! Yol öncesi yapılan bakımlar ve İzmir bizi bekler. Bakalım 23 yıl, bizim Defender'dan neler götürmüş?




14 Ocak 2015 Çarşamba

LAND ROVER DEFENDER 110 AMBULANS GÜNCESİ - SAHİFE 1 - 2.5 BENZİNLİ AMBULANS ALMAK

@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()



Çoğu Sağlık Bakanlığı ihalesinden alınan 1992 Model Land Rover Defenderlar, bir süredir satılık ilanlarında sıralanmaya başlamışlardı da benim hiç ilgimi çekmiyorlardı. En azından, -ilkel bir versiyon olsa da- ilk turbo dizellerden 2.5 litrelik dizel motorlu station wagon kasa modeli daha çekici geliyordu hep. Yani dört yolcu taşıyabilen, arka bölümleri camlı, büyük bagajlı modelleri kastediyorum.

YÜK ve EŞYA TAŞINIR

Defender ambulansların çirkin olduğu konusunda hiçbir tartışma gerektirmeyen havaleli kapalı kasası, kamyonet olduğu için karşılaşacağınız daha yüksek MTV ve zorunlu trafik sigortası ücretleri bu Defender'ı benim için cazip bir seçenek olmaktan çıkarıyordu. Üzerinde "Yük ve Eşya Taşınır" yazsan kimselerin yadırgamayacağı bir ambulans Defender'la ne işim olabilirdi yahu?  İşte, "büyük lokma yut" demişler ya hani...


BENZİN MAZOTA KARŞI

Ülkedeki benzin fiyatlarının hâli düşünüldüğünde zaten 2.5 litrelik benzinli motorla donatılmış bir araç, vatandaşların kaçta kaçı için cazip bir seçenek olabilir ki? Hemen "E LPG neden takmıyorsun?" diyecekler var tabi. O da bir şekilde hiç çözüm listemde yer almıyordu. Önyargılar işte. Bir şekilde LPG'li araçlara mesafeli durdum hep. (Yok kapalı otoparka girmez, yok kapalı feribota almazlar, her sene muayene yanında bir de sızdırmazlık testine gireceksin falan...) 


Ta ki ihaleden bu araçlardan birini satın almış ve el emeği-göz nuru ile aracı baştan yaratmış bir fotoğrafçı abimizle tanışana kadar fikrim buydu. Bakarsan bağ olur hesabı tabi. O gün fotoğraflarını çekmemişim de, şöyle bir alıcı gözle baktığımda, o çirkin kocaman kasada içinde ayakta durabildiğim ferah bir alan gördüm. Hatta hayalimde tavana fileler, raf ve dolap sistemleri yerleştirdim. Mini bir mutfak, mini duş ve WC,  katlanıp koltuk olabilir bir yatak, katlanır bir masa. 12 V çıkışlar, güneş panelleri, yaşam aküleri... Çekimlerde kullanılacak harika bir offroad karavan sana...

YENİ AŞKIM LPG
E peki n'apıcaz bu benzinli motoru? Belki de bu kasanın çok yönlü kullanım özelliğinden öte, ambulans Defender'ın birden bire şirin bir şeymiş gibi görünmesinin altında yatan şey LPG ile barışmam oldu. Aslında burdaki fikrin temelinde şu yaklaşım yatıyor: Piyasada "düz dizel" olarak adlandırılan, 1984-1993 yılları arasında üretilmiş 90/110 kasalar veya Defenderlar'da kullanılan 2.5 litrelik 68 HP (51 kW) gücündeki motoru da, 1986-1990 yılları arasında üretilmiş 2.5 litrelik 85 HP (63 kW) Turbodizel motoru da, direksiyonlarına çok kısa sürelerle geçme şansım olan araçlarda görmüştüm.


Bu kısıtlı kullanım sürelerinde edindiğim "tecrübe" hiç kimseye bir öneride bulunabilme konumuna taşıyamaz beni, altını çizerim. Ancak kendimce yaptığım akıl yürütme şudur ki sadece adında "dizel" yazdığı için "düz" dizellere biçilen 3500-5000 TL'lik ek fiyatlar (hatta bazen daha fazla) gerçekten sıkı bir sorgulamayı gerektiriyor. Zira bu motor seçeneğiyle donatılmış Defenderlar, ne konfor ne performans olarak 1985-1993 yılları arasında üretilen modellerde kullanılan 2.5 litrelik 83 HP (62 kW) güç üreten benzinli motordan daha üstün değiller. LPG tüketim maliyeti de, mazot tüketim maliyetiyle başa baş gitmekte. Dizelin gürültü patırtısı ve bakım maliyetleri de cabası.

Sonuç olarak; satın alma maliyeti, temel bakım maliyetleri, peryodik bakım maliyetleri gibi kalemleri hesapladıktan sonra, LPG ile çalışan benzinli motorla donatılmış bir Defender ile barışmış halde buluverdim kendimi. Bu hesaba ek olarak, Sağlık Bakanlığı'ndan çıkan araçların 8000 ila 100.000 km arasında düşük kilometrelerde olması, TSK ve Emniyet araçlarınınsa X yüz bin kilometrelerde ve ciddi kaporta sorunlarıyla geliyor olması birden bire Ambulans Defenderlar'ın şirinliğine şirinlik kattı gözümde.

SON KARAR
Başına "bence" yazarak ambulans Defender'ın avantajlarını sıralarsam: 1) Daha düşük fiyat. 2) Düz dizel ve ilk nesil Land Rover turbo dizel motorlarla karşılaştırıldığında daha konforlu, aynı veya daha yüksek performanslı benzinli motor.  3) Daha düşük kilometrelerde araç bulabilme. 4) Çok yönlü kullanılabilir kapalı kasa. 5) Karavan dönüşümü tamamlanıncaya kadar konforlu bir kamp aracı olarak kullanıma hazır düzenekler. (Arkada mevcut bulunan banklar, sedyeler, Eberspacher ısıtıcı, iç-dış aydınlatmalar.)
 6) İç aksamın ve döşemelerin askeri modellere nazaran daha eli yüzü düzgün olması.


Dezavantajlar olarak da ilk göze çarpanlar: 1) Havaleli kasa. 2) Daha fazla ağırlık (kapalı kasa profillerinde malzemeden sakınmamışlar maşallah) 3) Kamyonet ruhsatı sebebiyle özellikle 34 ve 06 plakalarda çıkacak yüksek zorunlu sigorta maliyetleri. 4) Resmi olarak sadece 2 kişilik koltuk olması.

HADİ BİSMİLLAH

Ve niyet edilir, harekete geçilir. Özellikle sahibinden.com'un Defender linki  her gün kontrol edilir. Eşe dosta haber salınır, sabırla beklenir,  3 vakte kadar haber gelir.  Çelik jantlarla, dişli çamur lastikleri ve ne idüğü belirsiz bir hidrolik direksiyon sistemiyle donatılarak fiyatı şişirilmemiş; koltuk döşemeleri allı güllü olmayan; lastikleri çöp, kaportası nazarlık kıvamında buruk, illâ üç-beş kuruş masrafı olan bir ambulans Ankara'da bulunmuştur...

GELECEK TEFRİKA
Ne? Nerede? Kim? Kaça? Hangi lastikçi? Hangi usta? Gurbette araba satın alma yöntemleri...


Meraklısına Not: 1991 yılından itibaren Land Rover 90 ve Land Rover 110 modelleri, Defender 90 ve Defender 110 olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

@kaganaybudak tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()