9 Eylül 2010 Perşembe

Parmakkaya Güney Yüzü/Aladağlar/Niğde

Ekip: Alper Işın Duran, R. Kağan Aybudak
Kamp: Sarımemetler
Malzemeler: 2 X 8.1 mm, 50 m ip, bir set telli takoz, yarım set camalot, yarım set friend, 4 sikke
Sabah 04:00'da Duran'ın saati çalmaya başladı... Ne sevimsiz bir şey şu sabah soğukluğuna açmak tulumun fermuarını. Ya tulumsuz uyuyacaksın, uyanmak bir ödül olacak. Ya da güneş çadırda hamam etkisi yaratana kadar bekleyeceksin, sıcaktan uyanacaksın. Sadık bir piknikçi gibi davranmak gerek bu dağlarda mutlu olmak için. İkisininin arası yok mu acaba? Ya piknikçi ya dağcı mı olunmak zorunda? Sabahın körü fikirleri bunlar işte tahmin edersiniz. Saçma fikirler çok hızlı, hareketler yavaşça...
Pazarlık yeteneğimi kullanarak, çıkışımızı 04:30'a ertelemeyi başardım. Duran da pek şikayetçi değil, 30 dakika daha tulumunda kalmaya.
Sucuktu, kahveydi, peynirdi, lavaştı derken, 05:30 gibi yürüyüşe çıkmış olmalıyız diye düşünüyorum. Kim çıkaracak şimdi çantanın ön gözüne koyduğu saati de, rapora yazmak için çıkış saatine bakacak? O çantayı bir indirirsem, "bırrrrr" sırtım buz gibi olacak...
Emli her zaman çok güzel, her geçtiğimde "keşke memleketin her yeri böyle ağaçlarla bezeli olsa" dediğim bir yer. Ah bir de ormanın kenarında şırıl şırıl akan deresi olsa. Ne kadar büyük bir hayal değil mi bu Aladağlar Çölü'nde? Sırtımdaki bir litrelik nalcenin şırıltısıyla yetiniyorum. Titremekten kasılarak hızlı adımlarla yürüyoruz. Tatsız bir saatte uyanmış olmak, işlevsel yaklaşımla ağzımıza ittirilmiş yiyeceklerin midede yarattığı karışıklık... Geğirmelerle gelen sucuk taarruzları...
Acaba bunların hepsi ilk defa bir araya gelmiş iki kişinin pek de kolay olduğu söylenemeyecek bir duvara gidiyor olmasının bahanesi mi? Ne Duran ne de ben, bunu şu anda kadar kendimize ya da birmirimize sormuş değiliz bu soruyu...
İki saatte Parmakkaya'ya çok yakın bir yere vardık. Duvarın tam dibine varmaksa nerdeyse 1 saatimizi daha almıştır. Girişe karar vermek, malzemeleri ayarlamaki elleri ovuşturmak da 45 dakika deseniz, 09:15 gibi duvara girmişizdir diye tahmin ediyorum.
1. İp: Önden ben gittim. Yaklaşık 40 m. kadar yükseldim ve bir oyuğa geldiğimde bir noktası sikkeden olmak üzere istasyon alarak Duran'ı yanıma aldım. Bu ip boyunda Parmakkaya ile ilgili konuşulurken hep bahsi geçen "çok fazla sikke var" durumuna şahitlik edeceksiniz. İniş istasyonu olduğu belli olan yerler dışında, gerçekten çok fazla sayıda sikke çakılı olduğu söylenebilir. Ama çakanların da vardır bir sebebi elbet. Tek söyleyebileceğim, bundan sonrası için daha fazla sikke çakılmayacağını ümit ediyor olduğumdur. Burada en baba yerin V+ olduğunu söylemek doğru olacaktır.
2. İp: 45 m kadar daha tırmandık, burada Duran önden gitti ve tam hörgüç-boyun denen bölgedeki ana istasyon noktasına beni aldı. Bu nokta aynı zamanda, iniş istasyonu olarak da kullanılacak geri dönüşte.
3. İp: Bahsi geçen babadan Duran emniyet alırken ben devam ediyorum. Burada, 6-7 m. kadar yükseldikten sonra (en fazla III derecedir) galiba işleri biraz zorlaştıran bir karar alarak, küçük bir bacaya dönüşmüş, büyük bir çatlağa yöneliyorum sola doğru giderek. (5 m. - V? derece) Benden başka bu kararı almış olanlar olduğunu, bacadaki eski sikkeyi gördüğümde anlıyorum. Bu sikkeyi çakan kişiye "helal olsun" dedikten sonra yükselip, aslında sağdan ulaşabileceğim bir noktaya çıkıyorum. Akşampınarı Vadi'nin kuzeye uzanan yönünü görebileceğiniz büyük bir yarıktan ve oldukça fazla miktardaki kuş pisliğinden ve kuş yuvalarından burayı ayırt edebilirsiniz. Bu geçişe girip de "sikkeyi kullanmayacağım" diyenler, orta ya da büyük boy camalot/friend ya da bir hex bulundururlarsa ferah ferah tırmanırlar. Hepi topu 15 m. yükselmişimdir. Bütün bu tantana bunun için yani... Çatlak/baca kısmı en fazla 5-6 m, V derece olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonra üç metrelik bir sol yan geçişle kilit ip boyuna doğru giriliyor. Burada iki alet daha yerleştirdikten sonra, hareketi gördüğüm ama yapmaya cesaret edemediğim 3 hamleden sonra geri iniyorum ve Duran'ı alacak istasyonu kuruyorum. Belli ki ben sonrası için lider devam edemeyeceğim. (Bu arada rotayı tamamladığınızda anlıyorsunuz ki, 50 m.'lik ip kullanıyorsanız, zaten bu yan geçişe başlamadan bir istasyon almak daha iyi bir fikirmiş) Yani biz de rotayı dört ipe bölmüş olduk.
4. İp: Duran az önce aldığım istasyona geldi, lider malzemelerini değiştirdik, hemen devam etti. Benim az önce kastığım hamleyi kısa sürede geçti (Maşeallah). Uzun bir süre geçti, sürekli ip verdiğime göre adam ilerliyor. Son 10 m. ip kalana kadar tırmandı. Duvarın bu bölümündeki yankılanma yüzünden, birbirimize sesimizi çok zor duyuruyoruz, anlamıyor ve durumun gerektirdiği hareketleri yapıyoruz. Ne kadar ip kaldığını bağırış çağırış adama duyurabildim. Kısa bir süre içinde "istasyondayım" diye bir ses duyacağımı zannederken son dörde kadar geldik. "Alpeeeeeer son üç!" "Neee?" "Son üççç üçççç". Biz zaten bu istasyonu yükseltmeseymişiz, ipimiz en az 10 m. kısa kalacakmış zirveye varmadan önce. Duran zirveye ulaştığını söylediğinde, 2 m. ip kalmıştı. Ben de şimdi artçı olarak tırmanmaya başlıyorum. İyi ki lider gitmemişim diye düşünüyorum, bir kere de ipe yatarak son ip boyunu tamamlıyorum. Beklediğimizden daha uzun bir kilit olduğunu söyleyebilirim. (Neden daha azını beklediysek rehberler aynen bunu yazıyor zaten.) Bu 30-35 metrelik kısım için verilen VI ve VI- değerlerinin doğruluğuna tamamen katılıyoruz. Zirveye kaçta ulaştığımızı bilmiyoruz. 13:00 civarları olmalı.
İniş: 15:15'de tüm ekip yere ayak basmıştı. Çıkarken tespit ettiğimiz noktalardan yapıyoruz. İlki boyundaki babadan, ikincisi eşitlenmiş istasyondan, son 30 m. inişiyse kum saatinden yapıldı. Zaten genelde iki sikke ve bunlar arasında eşitlenmiş perlonlar var. Çıkarken bunların yerlerine dikkat edin.

Not1: Kullanılan rehber, "The Aladağ-Climbs and Treks in Turkey's Crimson Mountains", Cicerone Press, Ö.B. Tüzel (s. 216, rota s32)
Not2: Sikke ve çekiçler hiç kullanılmadı.
Not3: Rota genelinde, ip sürtünmesinin çok fazla olduğunu hissedeceksiniz.
Not4: Her babaya, iki iniş halkasıyla birlikte, yepyeni BD mor perlon takan kuldan Allah razı olsun :)