18 Temmuz 2017 Salı

Kendi Kayığımızı Kendimiz Örelim 3



Gün 2... Bir önceki günün tefrikasını hatırlarsak... Mesaiyi, kayığa ve aynı zamanda da XIX. yy. banyo küvetine benzeyen bir şey üreterek noktalamıştık. Bugün ilk iş merkez omurgayı yerine yapıştırıp, bu küvetin birazcık daha kayığa benzemesini sağlayacak hareketi yapıyoruz.




EPOKSİDEN KÂR ETME SANATI
Cırtbantlarla diktiğimiz köşeler hala hareket edebilir durumda, merkez omurga plakasını ve sonrasında baş-kıç yüzerlik dolaplarının plakalarını yerine koyuyoruz ki bunlar aynı zamanda omurga görevi de görüyorlar ve kayığın gövde şeklini almasına olanak tanıyorlar.

Sabitleme çivisi.
Epoksinin kuruma süresince, bu plakaların yerinde durması için bazı hokkabazlıklar yapmanız gerekebilir. Birkaç ahşap çivisi, yük bağlama spanseti, farklı uzunluklarda hurda tahtalar bu noktada bizim imdadımıza yetişti.

EK YERLERİNİN TUTKALLANMASI
Bu noktada, her bir cırtbandın arasını tutkallamamızın vakti geldi artık. Eğer kayığın formunu sabitlemeden önce bu işi yaparsanız basitçe, yamuk bir kayığınız olur. O nedenle bu işleme geçmeden baştan kıça, kıçtan başa ve aynı şekilde bordaların alt ve üst noktalarından ek yerlerine ölçümler yapıp kayığınızın formunun doğruluğundan emin olmanızı öneririm.

Epoksi-ahşap talaş karışımı macun uygulanmış parçalar.

Yerli ahşap tutkalı uygulanmış parçalar.

Semperoc uygulanmış parçalar.



EPOKSİYE NE KATALIM?


















Hemen her bağlantı noktasında, pah kırdığımız köşelere epoksi bazlı bir macun yaptık. İlk günkü tefrikamızdaysa, (buraya tıklayarak bakabilirsiniz) fiber tozu ve elyaf hasır kullandığımız ek yerlerini görebilirsiniz. Cırtbantları sökmeden önce, bir şekilde ek yerlerini birbirine tutturmamız gerekiyor. Epoksiden azıcık da olsa kar etmek için bu iş için PU bazlı ahşap tutkal kullandık çoğu yerde.

Her şekilde, bu ek yerlerini epoksi ve elyaf hasır yardımıyla desteklemeniz gerektiğini hatırlatırım. Yani bu tutkallama işleminin tek amacı, cırtbantları söktüğümüzde, kayığın formunu kaybetmemesi.

Bahaneyle biz bu üç yöntemin fotoğrafını da çekmiş olduk, soran olursa gösteririz... Tam bir eğitim teknesi oldu bizim kayık!

PU tutkal uyguladığınız yerlerde tutkalın kabararak hacim kazanacağını hatırlayın. İsterseniz bunları bir maket bıçağı ya da ıskarpelayla kesebilirsiniz. Aşırı parlak ve pürüzsüz bir yüzey varsa, epoksi uygulamadan önce biraz çizmeyi ihmal etmeyin.

Kalın talaşlı epoksi macunun en önemli özelliğiyse, hacimli ve pütürlü olması. Gerek ek yerlerindeki pahların arasına uygularken, gerekse daha sonra elyaf hasır uygulamasında tutunma yüzeyi sağlaması açısından biz bu kıvamı sevdik.






ELYAF HASIR İŞİ
Ne ile tutkallamış olursanız olun, kayıktaki her bir ek yeri en az iki kat elyaf hasır ile tekrar desteklenecek. Bunu yapmadan önce tüm cırtbantları yan keskiyle ya da keyfinize göre bir kesiciyle almalısınız. Sonra zırtbant deliklerini yukarıda anlattığımız şekilde keyfinize göre bir macunla kapayın. Hemen hasır döşeyeceğinizi düşünürsek fibertozu-epoksi ya da talaş-epoksi iyi bir seçim olabilir.

Bir kredi kartının en çok işinize yarayacağı yer: Epoksi macun.
İkinci katı ilk kattan daha geniş olacak şekilde, iki sıra elyaf hasırlarınızı kesin, epoksinizi kardığınızda hazır olsun. İlk kat hasırınızın altına macununuzu yayın ve tüm kenar boyunca yatırın. Zaten epoksi tüm hatttınızı bastırdıkça hasırı ıslatacak. Epoksiniz kürlenmeye başlamadan ikinci katınızı da yatırın, parmaklarınızla epoksi emmesi için bastırabilirsiniz ya da kredi kartı ya da ahşap bir atelden ince bir spatula icat edebilirsiniz.

İş bittiğinde ıslanmamış hasırınız kalmamalı, ve bir bölümün hasır yatırma işini epoksinin kürlenmeden bitirmelisiniz ki katlar arasında kimyasal bağ kurulsun. En son içine hiç bir şey katılmamış (talaş ya da fiber tozu) epoksi ile bir tur daha ıslatabilirsiniz, tüm hasırın zemine ve bir alt kata iyice yapıştığına emin olabilirsiniz.










Efenim artık kayığa benzer bir şeyler ortaya çıkmaya başladı... Bu arada elimizdeki 3,5 lt. epoksiyi de bitirdik... Keyfe keder bir mesaiyle yürütmekte olduğumuz çalışmalara da epoksimiz ve keyfimiz gelene kadar ara veriyoruz...

Takip eden tefrikalarımızda bizi bekleyen işleri sıralarsak: şöyle bir genel zımpara, projede olmayan bazı parçaların kesimi, borda yüzeylerinin hasır kaplanması, hareketli salma yeri kesimi, küpeşte ve nihayetinde boya ve vernik...


13 Temmuz 2017 Perşembe

Kendi Kayığımızı Kendimiz Örelim 2

Hasırlar ortadaki ek yeri için
kesilmiş durumda.
İlk gün... Borda ve taban parçalarının ek yerlerinin yapıştırılmasıyla başlıyoruz. Kulak memesi kıvamına gelene kadar fiber tozu eklediğimiz epoksi macunumuzu, önceden 80 numara zımparayla çizmiş olduğumuz yüzeylere sürmek suretiyle, elyaf hasırlarımızı yatırıyoruz. Bol macun ve 3 kat boyuna hasır uyguladık alabanda yönüne bakan yüzlere. Bugünlerde kuzeyden üfleyen serinlik, pek hissettirmiyor ama hava 38 derece civarları. Epoksi jelleşmesi nerdeyse 5. dakikada başlıyor, (karışımın ısısının yükselmeye başladığı an artık işinizi tamamlamanız gerektiğini anlamanız gereken andır.) Bu sebeple azar azar epoksi karıp, ihtiyacınız kadar devam etmek akıllıca bir fikir. Yoksa malı mundar edebilirsiniz mazallah. Epoksili işlemlerin herhangi bir türüne başlamadan önce her şeyi hazırlayıp önceden bir deneme yapmakta fayda var.

ZIMPARANIN HİKMETİ
Bunun dışında tüm epoksi uygulamalarına genelleyebileceğiniz bir ek bilgi daha verebiliriz. Zeminin tutunma yüzeyini artırmak ve olası yağ tabakalarından arındırmak için zımparalanması olmazsa olmazlardan. Elyaf hasır uygulamalarında, yatıracağınız her bir elyaf katın, bir sonrakinden daha geniş olması sağlamlık artırma amacı açısından göz önüne almanız gereken bir diğer şey. Zımpara sonrası yüzeyi asetonla silmek de (harbi asetondan bahsediyoruz, ciciş asetondan değil, teninize değdirmeyin ve koklamayın) takdir edilen bir uygulamadır ki hem yağı hem de ilk tutunmayı sağlayacak yüzeydeki nemi alıp götürsün.

BİRKAÇ İPUCU
Epoksinin naylona yapışmaması özelliğini, karışımı durdurmak veya istenmeyen yerlere bulaşmasını önlemek için kullanabilirsiniz. Mesela parçaları hiç oynatmadan 1 saat bekleteceksiniz diyelim ama bu sürede bir miktar epoksi, ek yerlerinden yere sızacak. Ek yerlerinin altına birkaç kat naylon torba ya da streç folyo sarabilirsiniz. (Epoksinin ısısı yükselecek çok ince naylon koymayın.)

Parçaları yapıştırdık ve epoksi dokunma sertliğine ulaştı. "Ne kadar bu süre?" derseniz... Hava sıcaklığına ve üreticinin önerilerine, ürünün niteliğine göre değişecektir diyelim. Genelde 15 derece üzerindeki sıcaklıklar ve havadaki nemin %50-65 aralığında olduğu değerler için tanımlamalar yapıyor üreticiler. Rüzgar da ortamı serinletmesi ve toz taşıması açısından göz önüne almanız gereken etkenlerden.

Hemen şunları yazmak da boynumun borcudur ki çıplak teninize epoksi değdirmeniz, toprağa damlatmanız, epoksi tozunu ve kürleşme sırasında çıkan epoksi buharını solumanız çok hayırlı davranışlar değillerdir.

Biz açık havada çalıştığımız (ve dedelerimiz Orta Asya'da at koşturduğu için) sadece plastik eldiven giyerek çalıştık ama ecnebilerin çektiği filmlere bir baksanız bu malzemeye radyoaktif atık gibi davranıldığını göreceksiniz. Maske, gözlük ve eldiven olmadan iş yapmayanlar var. Benden söylemesi... Kürleşme aşamasındaki epoksi pek sıhhatli bir gıda değildir... Tikat olunuz. Kapalı alanda çalışsam ben de kesinlikle daha farklı davranırdım.
Dikişe geçmeden envantere peynir tenekeleri eklendi. 

Açıkhava epoksi
karma atölyemiz.


DEL ve DİK
Şimdi sırada bu mevzuya neden "stitch and glue" yani "dik-yapıştır" denildiğini bütün açıklığıyla anlayacağımız kısım geliyor. Bunun için önce delmeye başlamamız gerekiyor. Taban ve iskele sancak plakalarının birbiriyle öpüştüğü kenarlar boyunca belirli aralıklarla delikler deliyoruz. Bu deliklerden cırtbantlar geçecek ve kayığımızın formu ortaya çıkacak. Nispeten düz borda kenarları boyunca 10 cm.'de bir, daha eğimli baş bodoslama hattında 5 cm.'de bir karşılıklı delikler delindi. Burada daha fazla detaya girmiyorum, sizin projenizdeki eğim durumuna göre bu deliklerin karşı karşıya gelmesi için kafanızı çalıştırmanız gerekebilir biz de bazı hokkabazlıklar yaptık. Düz bir plakada açtığınız deliklerin, plaka eğildiğinde yer değiştireceğini hatırlatarak bu bahsi de kapatayım.



 

Ölçüler nizami maşallah!




PAH KIRMAK
Şimdi anlatacağımız işi yapmadan "dik ve yapıştır" kayıklar yapanlar var. Üşeniyorsanız yapmayın. Yaparsanız daha düzgün oturan köşeleriniz olur ve epoksi tutunma yüzeyini artırmış olursunuz. "Pah kırmak", kenarları birbirine değecek parçaları öpüştürmeyi kolaylaştıracak açılarda yontmak demek. Bunun için ben 40 numara zımpara takılmış el taşı kullandım ve işi saniyeler içinde çözdüm. Eskiler bu işi rendeyle çözerlermiş. Bende yoktu, olsaydı kesinlikle kullanırdım, daha kontrollü yontmaya olanak tanıyacağı için.

Üstteki parça düz, alttaki pah kırılmış.

İlla elektrik gerekmez, sert bir düz zımpara da pah işini görür.

Her iki parça da neredeyse simetrik bir şekilde kırılmış durumda.

KAYIK GİBİ BİŞİYLER
Yüz tane falan delik delip her birinden cırt bantları geçirdiğimizde bir de ne görelim? Hakikaten kayığa benzer bir şey ayaklanıverdi ön balkonun orta yerinde. Ne yalan söyliyim, bunu gördüğünde insanın keyfi birden bire yerine geliveriyor... Sanırım babamın da bu işin gerçekleşeceğine dair fikirlerinin oluşmaya başladığı an da bu an oldu...

Saygıdeğer okuyucu, bu tefrikamızı da bugünlük sona erdiriyor, saygıyla huzurunuzdan ayrılıyorum.

Malumunuz az daha aşağı insek Akdeniz sayılır, yavaş şehir Seferihisar civarlarında icra ettiğimiz bu aile etkinliğinde, bir yere yetişme-iş yetiştirme derdinde değiliz. Kayık bizim keyif bizim...
Arkası yarın efenim... Kenarların tutkallanması ve omurga parçalarının yerleştirilmesiyle karşınızda olacağız nasipse.




"Kendi Kayığımızı Kendimiz Örelim" ilk tefrika için tam da buraya tıklayınız.


9 Temmuz 2017 Pazar

Kendi Kayığımızı Kendimiz Örelim 1


Onaya sunduğum "ev yapımı kayıklar" dosyası.
30 yıldır beklediğim şey birden bire oluverdi geçen gün...
Babamın ağzından duyulan "Yahu bir kayık mı alsak şurda iki kürek çekerdik ne güzel." lafıyla bana doğru yapılan ortaya: "Babocum bize kayık almak yakışır mı? Kendi kayığımızı kendimiz yapalım." şeklinde gelişine yapıştırdım ve topu ağlara gönderdim.

Zira şu yazlık sitesine her geldiğimde, ceviz kabuğu kadar da olsa bir kayık olaydı derdim de babacığım pek bir mesafeli dururdu bu fikre... Malum Türkiye sebeplerinden: Nereye koyucaz? Tekne ehliyeti mi alıcaz? Arabaya çeki kancası mı taktırıcaz? Nerden denize atıcaz? Römorklu araba mı sürücez? Kışın ne yapıcaz? ve daha 10 üzeri 10 sebep...

Ev Yapımı Kayık

Neticede; daha hafif olacağı, arabanın üzerindeki bagaja yüklenerek taşınabileceği için römork gerektirmeyeceği, kürekle çok hızlı kullanılacağı için motor ihtiyacı olmayabileceği, istersek yelken de takabileceğimiz ve bir de üzerine kendi emeğimizle bir şeyler yapma keyfinin paha biçilemez olduğu gerekçelerine dayandırdığım, pazarlama kampanyası başarılı oldu. 
Ben, iki güne kalmaz birkaç sandal projesiyle geri geleceğimi ve en fazla 10-15 gün içinde de törenlerle denize ineceğimizi söylerken,  babamın gözleri hala %51 olasılıkla bu işin tarafımızdan yapılamayacağını düşünür gibi bakıyordu.
Netekim ben iki gün içinde, 3 farklı kayık modelini içeren başvuru dosyamla kendisinin karşısındaydım. Kendi kayığını kendin yap projesini pazarlarken kullandığım ve yukarıda size de sıraladığım özelliklere en uygun olan "Doris" modelinde karar kıldık ve ben gene her zamanki tarzımla, en kısa sürede gerekli tüm el aletleri ve malzemelerle geri geleceğimi söyleyerek huzurdan ayrıldım. Meraklıları Doris'in planlarını ücretsiz olarak buradan indirebilir.

Bu modelin bizi cezbeden en önemli özelliği 5 metrelik bir kayığa göre oldukça kolay inşa ediliyor olması. 3 temel parçanın birleştirilmesi sonrasında iç parçaların yapıştırılmasıyla tamamlanıyor. Altı düz bir model olduğu için daha az el becerisi gerektirdiği izlenimine kapıldık -ki işi bilenlerin yazdıklarını okuduğumuzda da bunu gördük.

Hangi Adımlar?


Emektar Clio'muzun her yeri "kayıkla" dolu!
Tavandaki kesilmiş parçalar yaklaşık 50 cm X 250 cm.
Ancak bizim kayığın tüm basitliğine rağmen, tam da başlangıç seviyesi olmasını engeller nitelikte ufak ve önemli bir olayından da bahsedelim. 3 temel parça dediğimiz şey aslında 6 parça çünkü 250 cm.'lik kontrplak tabakalarına göre kesim hesapları yapılmış durumda. Yani bir zahmet, epoksi ve elyaf hasır kullanarak parçaları birbirine yapıştıracağız. İlk defa bu işi yapanların gözünü korkutacak şey bu olsa da kafaya pek takmayın derim.  Temel inşa malzemeniz kontrplak ve reçineli bir kimyasal tutkal (epoksi veya polyester) olacağından, eğer inanılmaz bir ölçü ve kesim hatası yapmıyorsanız, her türlü beceriksizliği telafi etme şansınız olduğu söylenebilir. (Not: Etrafta konu komşu falan varsa polyester reçineye hiç girmeyin, bastırın parasını epoksi reçine alın derim. O kokuyla olay çıkabilir. Not 2: Poliüretan tutkal (PU) ile polyester reçineyi karıştırmayalım. O başka o başka. Ve bir başka yazının konusu.)

Normal şartlarda bu işi yapacak kişi veya kişilerin izleyeceği adımlar şunlardır:
Adım 1) Önce niyet önemli. Bir kere kendi kayığımı örecem diye içinden geçecek. Yoksa olmaz.
2) Elimize, boyumuza, cebimize uygun proce, beleşe ya da ücreti mukabili bulunacak. 3) Nakliye ve mekan sorunsalları çözülecek, malzemeler olay mahalline indirilecek. 4) Kolları sıvanacak.

Eğer projeniz düzgünse, (yani aslında para verdiyseniz demek istiyorum) CNC tezgahına uygun cillop gibi DXF dosyalarınız ya da plotter çıkış alabileceğiniz mis gibi JPEG dosyalarınız falan olacaktır...

Bizim proje kelimenin tam anlamıyla ve tasarımcısının da deyişiyle "Allah rızası için" çizilmiş olduğundan, bir şekilde CNC'de kesilebilir hale getirmemiz 2 saat falan sürdü. Tasarımcı Gavin Atkin, yeter ki biz kayık yapıp denizlere açılalım diye beleş projeler çizip dağıtan bir fakir babası... 


Neden CNC?

Böyle bir işe kalkıştık da neden kendimiz kesmiyoruz? Kesinlikle kesebilirsiniz. Projelerin üzerinde, kılavuz nokta ölçüleri olduğunu göreceksiniz, bunları güzel güzel çizip bir de elektrikli daire testereyle keserim derseniz... Yöntem bu. Bu size en az 300-400 TL kazandırabilir.
Kesilmeden önce plakaların ebadı.


Benim CNC tercih ediyor olmamın başlıca sebebi, tüm malzemeleri ufak denilebilecek bir binek otomobile sığdırabilmektir. 125 cm X 250 cm ebadında bir plakayı taşımak değil, bir yerde eşekler üzerine sabitleyip kesmek de ayrı bir mesele. Siz iyisi mi en başından kendinizi üzmeyin, kontrplak satan yere en yakın CNC tezgahını bulun ve malları cözür cözür kestirin. Eğimiydi, köşesiydi dert etmeyin.


Malzeme Listesi

Valla bizim projede malzeme listesi bile yoktu. (Ucuz etin yahnisi.) Ben size babamın huzuruna çıkmadan neler aldığımı yazayım. 4 adet 250X125 6 mm Huş Kontrplak, 3 lt. Teknomarin Era 4000 Epoksi, 1 lt. Duratek PU Beyaz Boya, 2 tane PU ahşap tutkal, birkaç fırça, 10 m. elyaf hasır, 2 paket 4.6 mm'lik cırt bant. Bunlar ana malzemeler. Bende de fiber tozu, yat verniği falan filan vardı biraz, onları da götürdüm. (Not: Eğer ilk defa yapacaksanız, mümkün olduğunca ince elyaf almanızı öneririm.)

Bunlar dışında, işin yürümesi için irili ufaklı alet edevat ve sarf malzemeleri gerekli ama sıralamıyorum çünkü amacım "Nasıl yapılır?" yazısı değil, "Bakın yapılabiliyormuş!" yazısı hazırlamak. Ha bir de zımpara makinesi ve eltaşı götürdüm (ahşap bıçağıyla işe yarayabilir, dekopajla su kontrası kesmeyi denemenizi önermiyorum, kenarlarını kırarsınız).

Torbalar, el aletleri ve ahşaplar Dori'nin, çantalar benim.


Arkası yarın...

Gün 1... Verandayı atölye yapıyoruz. Ana parçaları epoksi ve elyafla yapıştırıyoruz...

Sizi de bu arada Sam Devlin ile başbaşa bırakayım. Kendisi "dik-yapıştır" (stitch and glue) yönteminin babalarındandır. Eski bir film ve ingilizce ama mevzuyu net bir şekilde veriyor. Sesini kapatıp izleseniz bile anlaşılacak kadar basit bir anlatım.



TEŞEKKÜRLER

İşi gücü bırakıp, sırf projeyi sevdiği için bana zaman ayıran ve DXF dosyasını ayıklayan, Into CNC'den Cemal Cerrahoğlu'na teşekkür ederim. (İzmir, Karabağlar Sanayi Sitesi, 0 535 571 79 94) 






1 Şubat 2016 Pazartesi

Yüksek Rakımda Eberspracher D2 Kullanımı

Uludağ küçük zirve manzarasına 1860 metreden bakış.
Tıpkı Sana Yağ ya da Selpak gibi artık ürün tipiymiş gibi algılanmaya başlanmış bir marka: Webasto Mazotlu Isıtıcı. Allah her markaya nasip etmez, rakip ürünler bile bu markanın adıyla aranıyor müşteri tarafından. Tam hikâyesini bilmemekle beraber, herhalde pazara ilk giren marka olmanın bir mirasıdır diye tahmin ediyorum. Tırlarda ve otobüslerde çok yaygın bir biçimde kullanılan, aracın motoru çalışmıyorken de ısı verebilen 12V mazotlu sobaların genel adı vebasto kalmış.

Veya vebosta, vabosto, vebasta, vobosto...

Zaten bir önceki arabam da Fort "KORNET"ti, geçen yıl hayatıma Iveco "DALİ" girmişti. Onun yanında bir de "vobasta" olsa ne yazar? Bir kere de dilimizin döndüğü bir şey alamadık gitti...

EBERŞİPRAHER D2 MAZOTLU ISITICI

Pek çok sürücü (ben de bunlardan biriyim) aslında Eberspracher kullandığını bilmeden, "benim karavanda vebasto var" diyor. Almanca bilenleriniz cahilliğimi mazur görsün, bunda "eberşıpraher" demenin zorluğunun da etken olması çok muhtemel. Çünkü bu sefer "ebeşbayer" ve "ebeşipayer" kardeşler ve de amca kızı "ebeşhipayer" karşımıza çıkıyor.

Neyse siz benim ne kastettiğimi gayet iyi anladınız saygıdeğer okuyucu. Konumuz karavanlarımızdaki mazotlu sobalar... Benim cografikavan'da (O da ne?)  Ebeşipayer D2 mazotlu ısıtıcı var... Eberspracher yani...
Eberspracher D2 mazot sobası.
Haftasonu bir işi de bahane ettik, doluştuk karavana Uludağ 2. Bölge'ye doğru yola çıktık. Benim aklımda, bir taraftan daha doğru düzgün kar görmemiş kış lastiklerimin performansını görmek, bir taraftan da forumlarda milletin veryansın ettiği, yüksek rakımda mazotlu ısıtıcının çalışmaması sorununu tecrübe etmek vardı. Pek çok başlık altında tartışılan bu durumu yaşayan insanların her biri farklı irtifalarda ortaya çıkan sorunlardan bahsediyorlardı. Mesela 5 yıl önce Gezenbilir'de açılmış bir başlığı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.


TEST BAŞLASIN!

Tüm bu testleri Uludağ'da otelde kalacağımız bir iş seyahatine getirmek konusundaki mini-çakallığımı herhalde takdir edersiniz. Bunu şimdi denemezsek, işin ucunda hanımla, kızkardeşle buralara tatile gelip soğukta rezil-i rüsva olmak da var. Biz bunu yaşamadan ufak testimizi 1860 m. civarlarda yapıverelim dedik.

Eşyaları otele yerleştirdikten sonra, havanın soğumaya başladığı günbatımı saatlerinde küçük canavarımızı çalıştırdık. Termostat ayarı en üst seviyede olacak şekilde gayet normal olarak çalışmaya başlayan sevgili Eberspracher D2, yaklaşık 15 dakika içinde durdu. Bu arada altını çizmek isterim, bu süre içerisinde hiçbir aksaklık olmadan çalışmasına devam ediyor ve ortamı ısıtıyor. Ortam ısındığı için termostatın cihazı durdurduğunu zannetmeyin, tekrar devreye girmiyor. Kapama tuşuna basıp, kısa bir süre cihazdaki tüm hareketin durmasını bekleyip tekrar çalıştırdığınızda devreye giriyor. 10-15 dakikalık döngülerle bu işlemi devam ettirerek çalışmasına devam etmesini sağlayabilecek gibi gözüküyoruz.

Bu noktada benim için test sona ermişti. Zaten kampa gelmemiştik, otelde kalıyorduk. Şimdilik kaygılanacağım bir şey yoktu kafamda beliren şu soruların cevabını sonra aramak üzere rafa kaldırdım:

1) 10-15 dakika boyunca madem güzel güzel çalışıyorsun, neden çalışmaya devam etmiyorsun da duruyorsun be birader? Çalışmayacaksan hiç çalışma?

2) Peki birader, sen duruyorsun, ben seni tekrar çalıştırıyorum. Sonra duruyorsun, ben seni tekrar çalıştırıyorum. Acaba ben iyi bir halt mı ediyorum? Durduğuna göre bir sebebi var herhalde?


RAKIMIN MOTORLARA ETKİSİ

Yüksek rakımın içten yanmalı her motora performans düşüklüğü olarak etki ettiği aslında sıradan bir bilgi. Yıllarca kullandığım 1996 model Kawasaki KLR 650 A model motosikletin, 1300 metre sonrasında verimli çalışabilmesi için farklı bir karbüratör iğne kiti kullanması gerekiyordu. Elektronik enjeksiyonla çalışan yeni model motosikletlerde de entegre bazı sistemler bu sorunu kendileri gideriyorlar. Yüksek yaylalara ve köylere giden minibüsçüler dizel motorlarının yakıt pompalarının ayarlarını değiştirirler, bu deniz seviyesinde daha çok yakıt tüketmelerine sebep olur ama yükseklerde performansı artırır. "Koskoca motorlar rakım yükseldikçe tekliyor da, biz el kadar mazotlu sobanın teklemesine neden şaşırıyoruz?" sorusunu daha yeni soruyorum kendime...

Rafa kaldırmış olduğum soruları pazartesi sabah olur olmaz aşağı indirdim ve Eberspracher ürünlerinin Türkiye Distribütörü Açsa Grup'a telefon ettim. Yüksek rakımda mazotlu soba çalıştırmakla ilgili sorularıma gayet net cevaplar aldım. Buyurun aşağıdaki satırlara geçelim...

DİSTRİBÜTÖR NE DİYOR?

Açsa satış bölümündeki arkadaşlar pazartesi erkenden karşılarına çıkan uyuz bir müşteriyi gayet güzel karşıladılar. Ürünleriyle ilgili kıl tüy detaylara gayet hakim gözükmelerine rağmen, daha iyi bilgi alabilmem için beni şirket mühendislerinden Emrah Akdemir'e aktardılar. Açsa'daki herkese ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Zaten mevzuyla ilgili sorulabilecek çok soru da yok, yukarıda sıraladığım soruları kendisine de sorduğumda şu cevapları aldım:

1)Yüksek rakımda basıncın düşmesi sebebiyle, cihazın hava emişindeki oran değişiyor ancak yakıt emişindeki oran sabit kalıyor. Hal böyle olunca yanmanın kaliteli olmadığını algılayan cihaz emniyet olarak kendini durduruyor.

İlk cevaptaki "emniyet olarak" ibaresini okuduğunuza göre, belirli bir süre sonra duran cihazı cebren ve hile ile tekrar tekrar çalıştırmanın pek hayırlı olmadığını da tahmin etmişsinizdir. Emrah Bey'in cihazı yüksek rakımda ısrarla çalıştırmaya devam etmekle ilgili diğer cevabını kendi ağzından nakledeyim:
2) "Yüksek rakımda olduğu için çalışmayı durdurmuş cihazı çalıştırmaya devam etmek aşırı kurumlanmaya sebebiyet vererek, cihazın kirlilik sebebiyle hiç çalışmamaya başlamasına sebep olabilir."


ÜRETİCİ NE DİYOR?

Aslında cihazın kullanıcı el kitabında gayet net bir biçimde ifade edilen bu duruma bizler inanmak istemiyoruz sanırım. Alaman demiş ki: "Bak gardaş, bu satın almış olduğun cihaz 1500 metre rakıma kadar olan yerlerde hiç durmadan sıcaklık üretmeye devam eder. Lâkin 1500-3000 metre arasında bir yerlerdeysen sadece kısa molalar ya da dağ geçitlerinde kullanabilirsin, sürekli çalıştıraman. Diyorsan ki illâ ben böyle yüksek yerlerde uzun süre kalıcam, 22 1000 33 22 00 parça numaralı hava basıncı sensörü ürünümüzü satın alacaksın, yetkili servisimizde montajını yaptıracaksın, yüksek rakım mevzusunu ondan sonra kafaya takmayacaksın."

YÜKSEK RAKIM KİTİ

Evet efenim, acar muhabiriniz araştırmalarına devam etti ve bahsi geçen yüksek rakım kitinin peşine düştü. Türkiye'de var mı? Parasını takdis ve takdim ettiğiniz sürece tabi ki var...
Hediyesi 227 Avro + KDV.
Açsa satış bölümünün verdiği bilgiye göre,  yüksek rakımda kullanamama sorunuyla ilgili senede en fazla 3-5 tane telefon geliyormuş. Forumlarda bu kadar yazılıp çizilen bir konuyla ilgili bu kadar az soru geliyor olması beni şaşırttı ancak parçanın fiyatı daha da şaşırttı. Demek ki Bolu, Uludağ, Kartalkaya gibi popüler yerlere gitmeyi düşünen karavancıların bütçe yaparken, yüksek rakım kitini de kalemlerine eklemeleri gerekecek. Bunun anlamı da mazotlu soba fiyatının nerdeyse yarı yarıya artması demek.

Gene Açsa'dan Emrah Bey'den alıntı yaparak şunu yazalım: "1500 metrelik rakım bu tip ürünler için standarttır. Bazı yeni tip ürünlerde, bu kit bağlanmış şekilde satışa sunuluyor."

SONUÇ

Valla numara yapamayacağım... Benim için sonuç aslında hayal kırıklığı. Türkiye gibi bir ülkede 1500 metre rakımın çok uç bir değer olmadığını düşünüyorum. Bir tarafta da bunun dünya standardı olduğu bilgisi var. Sanayiden bir babayiğit, "Getirin mazot sobalarınızı ben chiptuning yapıyorum." demediği sürece, ya da sobanıza oksijen takviyesi yapacak bir sistem icat etmediğiniz sürece, sürekli yükseklerde kampa gidecekseniz uzatacak bir şey yok. Gidip denemeye ve yanılmaya da gerek yok. Yüksek rakım kitini almak zorundayız. Senede kaç defa kullanacağımızı hesap edip alıp almamaya karar vereceğiz.

24 Ocak 2016 Pazar

Karavanı kendimiz mi yapalım? Karavancıya mı gidelim?

Bir çekme karavan röntgeni.
Kendi karavanını inşa eden bir şahsın hikayesi.
Jalopnik.com
Karavan denince aklımıza gelen popüler sorulardan biriyle daha karşınızdayız saygıdeğer okuyucu: "Kendi karavanımızı yapamaz mıyız?"
Size bu naçizane satırları karalamadan önce Google'a "kendi karavanını yapanlar" yazdığımda 66.800, bunun Anglosakson dilindeki meali olan "making your own campervan" yazdığımda da 1.470.000 sonuç çıkmaktaydı.

Kısacası, şundan emin olabilirsiniz ki bu soruyu sormayı akıl eden ilk insan evladı siz değilsiniz. Eli biraz işe yatkın, kendine güvenen ya da en azından biraz merakı olan herkesin yapabileceği bir iş olduğunu söyleyebiliriz bir karavan inşa etmenin.
Hele ki bir şeyleri yetiştirip bitirme derdinde değilseniz ve sadece bir şeylerle uğraşıyor olmaktan hoşlanıyorsanız... Bu işin, deneme yanılmadan korkmayan birisinin, yanına saz arkadaşlarını da alarak "bismillah" derse, önünde sonunda bitireceği bir şey olduğunu kanıtlayan yüzlerce videoyu Youtube'da izleyebilirsiniz.

Bizim Cografikavan'ın (O da ne?) hikâyesine gelirsek, ben daha önceden çok iyi işler çıkardığını gördüğüm ve güven veren bir markayla çalışarak karavanı üretmeye karar verdim. Deneme-yanılmayla kaybedecek zamanım yoktu, ilk defa yapacağım bir işte bol bol yanlış iş yapma ihtimali de çok yüksekti. En önemlisi, karavanın en kısa sürede yola çıkması gerekiyordu ve malumunuz, içinde yaşamaya başlayacaktım. Ayrıca bilinen bir marka tarafından üretilmiş karavanın ticari değerinin de daha yüksek olduğu aşikâr. Yani, ben bir karavancıyla çalışmaya karar verdim.



MARANGOZUM, ÖYLEYSE KARAVANCIYIM (!)

Becerikli eller, mutfak dolabını
kendileri yapıyor.
© Seferimucip.com arşivi
Katlanır koltuk dediğin de
böyle bir şey aslında.
© Seferimucip.com arşivi
Karavan satın almak isteyip de üç-beş tane karavan gören herkesin ilk fark edeceği şey, iç mekânı güzel gösteren şeyin öncelikle marangoz işçiliği olduğu. Hele ki karavan hakkında hiçbir şey bilmeyen bir kişi sizi ziyarete geldiğinde sizce neye bakar? Yok camlarınız Dometicmiş, musluklarınız Dominoxmuş da aküleriniz Victronmuş ya da denge ayaklarınız Al-Koymuş umurunda olmaz. Misafir, dolap kopaklarının yuvarlak dönen köşeleri, evindeki kadar büyük mutfak tezgâhı, gerçekmiş gibi görünen ahşap kaplamaya bakıp hayran kalacaktır...

Bu nedenledir ki marangozluk becerisi olan herkes birdenbire karavan inşa edebileceğini düşünür. Haklıdır da ama kendi karavanını inşa etmek başka, karavan yapıyorum diye piyasaya çıkıp müşteri peşinde koşmak başka. "İyi marangozdan kesin iyi karavancı olur" diye bir önermeyle hareket etmeyin sakın! Şeytan ayrıntıda gizlidir.

İşte bu noktada buralara kadar gelmiş de bu satırları okumaya başlamış okuyucu, benim çektiklerimi çekmesin, lüzumsuz tiplere değerli zamanını ayırmasın diye başımdan geçenleri bir bir anlatmayı borç bilirim.

Adamlar hakkaten de bitirmiş dolabı.
Çok güzel değil mi?
© Seferimucip.com arşivi.



KİME YAPTIRALIM ŞU KARAVANI?
Bizim tasarımda Solid Works kullanmak hangi öğe için ne kadar
hacim ayırdığımızı görmemizi çok kolaylaştırdı.

Karavan üreticime karar verirken genel olarak şu şekilde eleme yaptım:
1) Pek çok karavan üreticisi meslektaş rakiplerine olumsuz şeyler söylemek üzerine kurulu bir "pazarlama stratejisi" içinde, bu tavırda olanları peşinen eledim, midemi bulandırdılar.




2) Çok azı sizi dinleyip çözüm üretmek yanlısı, hepsi en iyiyi biliyor, hepsi sizin ihtiyaçlarınızı sizden iyi biliyor. Opsiyon sunamayanları, hazır paket dayatanları eledim.

3) Çekme karavancı motokaravanı kötülüyor, motokaravancı çekme karavan kullanışsız diyor. Bu tipleri de eledim. (Çekme karavanının sağlamlık testini, uçan tekmeyle karşımda yapan güzide insanı hayatım boyunca unutmayacağım.)

4) Karavan üreticileri içinde çok iyi marangozlar var ancak gerek işçilik gerek malzeme bilgisi açısından, hareket eden, titreşen ve burulan bir mekanı döşemek konusunda bilgili olmayanlar var. (Lüzumsuz ağır ve uygunsuz malzeme seçimi yaygın - MDF ve her yere kutu demir profil kullananların mekânından koşarak kaçtım. Karavanınızda kesinlikle MDF olmasın, hemen her şeyi su kontrasından yapabilirsiniz. Sağlam olacağı düşüncesiyle bolca demir kutu profil kullanmak size sağlamlık ama buna karşılık ağırlık getirecektir. Zırhlı banka minibüsü yapmıyoruz. Hafif, esnek ve sağlam malzeme arayışında olun. Aracınızın tescilinde yazan izin verilen toplam ağırlık kısmına dikkat edin.)

5) Ruhsat dönüşümü konusunda destek vermeyen, iş üstlenmeyen üreticileri eledim. (O bana karavanı yapıp verecekmiş, ben Makine Mühendisleri Odası'na, TSE'ye, TÜV'e ve Trafik Şubesi'ne gidecekmişim. İsteyen buyursun ben tutmayayım...)

6) Bana araç dayatanları, zorla kendi istedikleri aracı donatmaya çalışanları eledim.

7) Atölyesine girme şansım olmayan üreticileri eledim.




KARAVAN KİŞİYE ÖZELDİR


Karavan üretimi o kadar özel bir alan ki, hobileriniz, eşyalarınız, seyahatlerinizi planladığınız bölgeler ve daha onlarca detay sizin için en iyi karavanın hangisi olduğu sorusunun cevabını değiştirebilir.


Otomotiv endüstrisine yaptığı tasarım işleriyle bilinen Makine Mühendisi Hakan Balaban, kafamdakileri Solid Works'te çizdiği projeye aktardı ve üreticimize öyle gittik.



MODA KARAVAN



360 derece döndürebildiğiniz
interaktif PDF'ler gerçekten ne kadar
yeriniz olduğunu anlamak için çok kullanışlı. 
Yukarıda saydığım kriterlere göre onlarca telefon konuşması ve bir sürü şehir dışı ziyaret yaptım. Ortaya çıktı ki ruh sağlığımı bozmadan, bu işi yapsam yapsam Moda Karavan'ın İstanbul Kartal'daki atölyesinde yaparım.

Gittim adamlarla tanıştım, konuştum... Her şeyden önce ekip halinde çok güleryüzlü ve olumlu insanlar. Öncelikle sizi dinliyorlar ve çözüm üretiyorlar. Sahibinin kedisine ve köpeğine ayrıca yer yaptıkları karavanlar bile üretmişler. Her müşterinin ihtiyacına özel tasarım yapıyorlar, "Bizde böyle abi" gibi bir tavırları yok. Bu nedenle sizi seri üretim tip projeler almaya zorlayan ve en ufak değişiklik talebine ağır faturalar çıkaran üreticiler gibi davranmıyorlar. Her türlü marin ve karavan aksesuarı satın alabileceğim marka temsilcilikleri var. Her hallerinden işlerinin karavan olduğu belli olan bir marka. Üstelik mekânları da Kartal metro son durağa birkaç yüz metre mesafede, gitmesi çok kolay. Eğer karavan sahibi olmak gibi bir derdiniz varsa, mutlaka gidip bir Hüseyin ve Hüsamettin Topçu'nun çayını içmenizi öneriyorum. En azından fikir alırsınız.

Elbette diğer üreticiler arasında da çok değerli, yardımsever, karavancı dostu kişilerle karşılaştım. İzmir bölgesinde Yaban Karavan ve  İmaj Karavan dikkatimi çeken markalar oldular.


SONUÇ

Moda Karavan'ın ürettiği karavanın yani
bizim Cografikavan'ın içi.
Benim tecrübem gösterdi ki, karavan işinde malzeme kalitesinin standardından bahsedilebilir ama tasarım standardı diye bir şey yok.

Karavan dendiğinde mutlaka bahsi geçen, seri üretim (HYMER, ADRIA vb) karavanlar da kuşkusuz çok güzel ve kaliteli. Ancak bu ürünlerin fiyatlarının yüksekliğini bir tarafa bırakırsak, tamamen bana göre tasarlanmış bir karavana sahip olmayı, yanına gidip de çayını içerek üretim aşamalarını görebildiğim yerli karavancıyla çalışmayı her şekilde tercih ederim.

Bu arada, en azından ufak bir campervan aracı tamamen kendi el işçiliğimle üretmenin de içimde ukde kaldığını söylemeliyim. Keşke yerim, zamanım olsaydı da iyi kötü kendim yapsaydım karavanımı diyorum hep...

Biz gene "benim karavanım bana, senin karavanın sana güzel" diyerek bu yazıyı da bitirelim.
Sürç-i Lisan ettiysek affola.

Sevgili Mustafa Dermanlı'ya ve seferimucip.com'a, campervan dönüşüm fotoğraflarını paylaştıkları için teşekkür ederim.

6 Ocak 2016 Çarşamba

Karavan değil Cografikavan

Cografikavan'da yaptığımız kayıtlara ve pekçok başka
Radyo Cografika'ya buradan ulaşabilirsiniz.
Yarım hoca dinden, yarım doktor candan edermiş derler... Yarı-zamanlı tembel blogger da saygıdeğer okuyucuyu hasta ediyor hasta! 1,5 yıldır içinde yaşıyoruz dediğimiz, salonundan Radyo Cografika kaydı yaptık diye reklam ettiğimiz, hiç şehir elektriği kullanmaz dediğimiz, blogdaki bazı yazı dizilerinde sıklıkla bahsi geçen karavanımıza neden Cografikavan dediğimizi hiç anlatmadık. Vatandaş da okudu ama anlamadı. Haklıydı da. Affınıza sığınır, yazımızı dikkatinize sunarız...

Cografikavan'ı Tatil Karavanından Ayıran Şeyler

Kitaplık bir Cografikavan'ın temelidir. :)

İçinde 2 kişinin sürekli yaşaması, 4 kişilik bir çekim ya da araştırma ekibinin kısa süreli saha faaliyetlerinde ofis ve konaklama ihtiyaçlarını karşılaması için tasarlanmış iç mekan. Büyük elbise dolapları, mutfak kileri, büyük mutfak tezgahı, kitaplıklar, bolca depolama alanı ve modüler oturma grupları.

2 adet 120 W gücünde güneş paneliyle, 2 adet 110 A gücündeki yaşam akülerini şarj eder. İçindeki tüm aydınlatma LED ile yapılmaktadır, bir karınca kadar az elektrik tüketir. İnşa edildiği Ağustos 2014'ten bu yana hiç şehir elektriği kullanmamıştır. Panellerimizden birini garanti kapsamında yeniledik.
 



Gerektiğinde daha fazla aküye de yer
ayırmış olduğumuz elektrik dolabı.
Zaten kışın kapalı tuttuğumuz bir buzdolabı vardır, yazın güneş tepede olduğu sürece 1500 W gücünde bir invertörden 220 V enerjisini üreterek çalışır.

Mobil kuru-kompost uygulaması (Meraklılar buraya tıklasın)  sayesinde tuvalet ihtiyacı için hiç su harcamaz, doğaya kimyasal katkılı mikrobik organik atık çıkarmaz. Bu tuvalet sayesinde her kullanımda sıradan tuvaletlerle karşılaştırıldığında en az 10 lt suyu korumuş olur. Bu sayede sadece 100 lt hacminde bir su deposu ile daha hafif olarak ve yaşama daha çok yer açarak yoluna devam eder. Yağmur suyu toplayıcı sistem üzerine de çalışmalarımız devam etmektedir.
Salonun gündüz ve gece hâli. (Üstte ve sağ üstte.)
 

Bizce tek bir kusuru vardır o da içten yanmalı dizel motorudur. Fosil yakıtla ilerlemektedir. Henüz ona bir çözüm bulamadık ama üzerinde çalışmaktayız.  :) (Eğer düz dizel bir motoru olaydı biz de Gezen Tohumlar gibi atık yağ yakan bir motor dönüşüm işlemi yapmak isterdik.)

Bagajın 2200 mm yükseklikteki hâli.
Bagajın 1850 mm yükseklikteki hâli.


Her boşluk dolap olarak değerlendirildi.
Elektrikli alet bol olunca oraya buraya
12V çakmak çıkışı çekildi.


Kış lastiğine ödediğimiz para helâl olsun, karda kışta kafamız rahat. 




İşte tüm bunlardan dolayı, bizim gocuman bir karavan değil, Cografikavan'dır. Elemterefiş kem gözlere şiş. Maaşeallah Gocumanımıza!

NOT: Bir aracın panelvandan karavana dönüşme aşamasını anlatan yazı dizisinin ilk bölümüne buraya tıklayarak başlayabilirsiniz.